27 NİSAN 2024
BIST 100 9.915,62 % 2,05
DOLAR 32,438 % -0,15
EURO 34,741 % -0,66
ALTIN GR. 2.438,67 % 0,10
BRENT 88,200 % 0,12
BTC 63.943,62 % -1,30
Yazı Giriş: 06.03.2024 - 10:50 | Son Güncelleme: 06.03.2024 - 10:55

Kadın olmanın erkekçesi


Kadın, insanın yaradılışı ile başlayan serüvenin, belki de halen tükenmek bilmeyen enerji ile tartışılmaya devam edildiği en renkli konulardan biri olmayı halen sürdürmektedir. Kimin önce yaratıldığı, kimin beyninin daha fazla kıvrımlara sahip olduğu, kimin daha zeki olduğu ve mağara yaşantımızla başlayan serüvende, binlerce aklınıza gelecek olan müthiş sorular.

Dünyada her yıl kutladığımız kadınlar günü organizasyonları ve kadınlara bakış açılarını anlatmaya çalışan milyarlarca düşünceler. Dünya üzerindeki 208 devletin nüfus olarak yarısını oluşturan kadınlar ve bu kadınların dünya üzerinde oluşturmak istedikleri sistemin nasıl olacağı ile ilgili yine milyarlarca soru setleri şimdiden zihnimizde oluşmaya başlıyordu.

Yaşamın temel taşları olan kadın ve erkek arasındaki yaşam paylaşımları halen günümüzde büyük değişimlere uğrayarak devam etmektedir.

Kadını kadın, erkeği erkek yapan özelliklerin bazıları genlerden bazıları da sosyal öğrenme metotları ile kazanılmaktadır.

Yapılan incelemelerde kız ve erkek çocuklarında biyolojik yaklaşımların rol kalıplarında farklılıklar yarattığını görüyoruz. Bu farklılıklarınsa halen kız çocuklarının evcilik, erkek çocuklarınsa saldırganlık içeren oyunlar oynaması gerçekliliğiyle bizleri baş başa bıraktığını görüyoruz. Aslında her şeyi evrimsel psikoloji bizlere açıkça anlatıyor; gözlerimizi kapatıp karanlık bir mağarada kendimizi hayal ediyoruz. Bu mağara öylesine önemli ki, aslında bugünün davranışsal modellerini çıkaran belki karanlık belki de aydınlık günlerin temellerinin atıldığı yaşam biçimleri…

Burada şunu sormamız gerekiyor; yaşamda cinsiyetlerimizden ne kadar memnunuz? Madem tüm roller bu mağarada başladı. Acaba karanlık mağarada kalmak mı, yoksa aydınlıkta koşturmak mı olurdu tercihleriniz. Bir tarafta duygu kavramları yüksek olan kadın, bir tarafta da mantıksal yaklaşımları olan erkek…Bizlere sorulmadan geldiğimiz bu dünyada rollerin tanımı da yapılmış değil miydi? Kadın duygusal davranışlarına mantık eklemediği taktirde, hayatı yanlışlarla sürükleyecekti, erkekse mantıksallığına duygu eklemediği an zararlar görecekti.

Duygular ve mantık konularında kadın ve erkeğin genlerimizden gelen potansiyel yetenekle birbirlerini tamamlaması kesinlikle gerekmektedir.

Yine tarihsel yolculukta kadın ve erkek zekâları her daim büyük rekabetler içinde olmuştur. Bilimsel yapılan çalışmalarda kadının dil zekâsı ve sosyal zekâsı daha yüksekken erkeğin sayısal zekasının daha gelişkin olduğu gerçekliliğiyle karşılaşıyoruz. Bu özellikler genetik özellikler olmakta birlikte her daim gelişime açıktır.

Yaşamlarımızın çok daha güzel kılabilmek için kadın olmanın erkekçesi kavramının da arkasından koşturmaya başlayabilmeliyiz. Şöyle beş dakika gözlerimizi kapatıp karşı cinslerimizin yerine geçmeyi düşünelim mi? Sonra da zihnimizin derinliklerinde yeniden  hayatlarımızı tekrardan tasarlayıp nelerin zor, kolay, yanlış, doğru olduğunun farklarına güzel tebessümlerle, empati yaparak ulaşalım mı? Kadın olabilmek mi zor yoksa erkek olabilmek mi? 

Aslında bir elmanın iki yarısıyken, tarih boyunca sebebini bilmediğimiz bir şekilde eşit olmamanın düşünceleri içerisinde mücadelelerimize devam etmenin dayanılmaz sosyolojik girdaplarını hissetmişiz.

Bugün dünyaya baktığımızda halen devam eden erkek hegemonyası, akışın çok hızlı olduğu yaşamlarımızda nelere yol açmaktadır. Kadınlar ve erkekler varlıkları ile yaşamlarında hissettikleri duyguları fark etmeden bir sürüklenme içerisinde nerelere doğru yolculuklarda bulunuyorlar.

Öncelikle toplumlarımızda kadınların sessiz çığlıklarını dinleyip, kadın ve erkek dünyasının rollerine tekrardan bakabilmeyi sağlamalıyız. Özellikle toplumlarda kadınları dinlemeyi öğrenip, onların yaklaşımlarına daha fazla ses verebilmeliyiz. Madem duygularımızı geliştirmek istiyoruz, o zaman toplumlarımızda en değerli kıldığımız kadınlarımıza değerlerini hissettirecek biçimde de davranmayı öğrenebilmeliyiz.

Yaşamlarımızı anlamlı kılabilmek dünya kadınlarının yaşamlarımıza dokunuşları ile olacaktır. Bu dokunuşlar empati ve saygı kavramlarını ön yargısız sevgi ile birleştirdiğimizde gerçekleşecektir.

Unutmayalım ki kadın şikayetlerinin az olduğu toplumlar medeniyet yolunda her daim üst basamaklarda olacaklar ve dünyaya güzel duyguları tüm derinliğiyle hissettireceklerdir.


YORUMLAR

Kadın olmanın erkekçesi
yazısına yorum yapın
0 YORUM