28 NİSAN 2024
BIST 100 9.915,62 % 2,05
DOLAR 32,438 % -0,15
EURO 34,741 % -0,66
ALTIN GR. 2.438,67 % 0,10
BRENT 88,200 % 0,12
BTC 63.943,62 % -1,30
Yazı Giriş: 20.06.2022 - 10:24 | Son Güncelleme: 20.06.2022 - 11:57

Dikişsiz ve pürüzsüz


Tarihsel süreçte insanların oynadıkları oyunlar aslında çok büyük değişiklikler göstermiyor. Temelde aynı. Sadece zamanın bize verdiği imkanlardan dolayı şekil değiştiriyor.

Eski Babil ve Mısır uygarlıkları zamanında, insanlar ev düzeninde yaşamaya başladıklarında, evlerine yabani hayvanların girmemesi için çatıda bulunan girişleri veya bacaları kullanıyorlarmış. Daha sonra bunu bildiğimiz kapı şekline dönüştürmüşler ama korunmak için ahşaptan, sürgülü veya kaldırarak açılan kilitler kullanmışlar. Antik Roma döneminde bu mekanizmayı demir, metal, bronz olarak değiştirmiş ve kilidin mekanizmasını çevirerek açan bir sisteme kavuşturmuşlar. 19. yüzyılda Linus Yale, şimdilerde bildiğimiz anahtar sistemini icat etmiş.

Yabani hayvanlardan korunma daha sonra hırsız polis oyununa döndü. Babil zamanından günümüze kadar maddi ve manevi değeri olan her şeyi korumaya ve saklamaya çalıştık. Biz koruyup sakladıkça, başkaları onu açmak için her şeyi yaptı. Çoğu zaman sadece meraktan şimdilerde ise modern siber savaştan dolayı kilidi, kendi anahtarı olmadan açmaya çalıştı insanlık.

Karun, dünyanın en büyük hazinesine sahipti ve serveti itibari ile gelmiş geçmiş hala en zengin insan. Elbette hazinesini korumak için her şeyi yaptı. Bu uğurda çok düşündüğünü ve uykusuz geceler geçirdiğini hayal etmek zor değil. Truva da çok zengin bir şehirdi. Hazinesi herkesin hayallerini süslüyordu. Onlar hırsız polis oyununda içeriyi değil dışarıyı tercih etmişti. Yani hazinelerini şehirlerinin dışında sakladılar. Herkes içeriyi ararken onlar büyük bir yanıltma ile dışarıyı tercih ettiler.

Hırsız polis oyunu bir yandan oynanmaya devam ederken diğer yandan da sakladığımız şeyler şekil değiştirmeye başladı. Günümüzde somuttan soyuta veya sanala doğru bir eğilim var. Eskiden beşi bir yerdeyi boynunuza asarken şimdi banka hesabınızda “sanal bir altınınız” var. Hiç bir zaman elinizde tutamayacağınız sanal paralara yatırım yapıyoruz. Dünyada işlem gören para miktarından çok daha az sayıda basılı para var. Maaşlar sanal olarak hesaba yatıyor ve borçlar sanal olarak başka hesaplara ödeniyor. Biriktirdiğiniz parayı bankadan çekmek için beklemeniz gerekiyor ki kasada yeterli para olsun.

Eskiden günlükleriniz vardı. Şimdi gününüzü paylaştığınız sanal duvarınız var. Eskiden aşk mektubu yazardınız, şimdi emojili mesajlar atıyorsunuz. Eskiden edindiğiniz şeyin değerini bilirdiniz çünkü çok zor edinirdiniz, şimdi lojistik ve fabrikasyon işler nedeni ile çabuk edinip, çabuk atıyorsunuz.

Bunlar bazen farkında olarak ama çoğu zaman hissettirmeden geliştirildi. Tüm mobil uygulamalarda verdiğiniz tüm kişisel verileriniz sayesinde tüm manevi ve maddi tercihleriniz biliniyor. Araştırdığınız, konuştuğunuz her şey size servis ediliyor. Eskiden “dikişsiz” dediğimiz sadece “kefen” idi. Şimdi tüm bu teknolojik gelişim ile insanların her şeyini öğrenme, bilme durumu “dikişsiz” bir şekilde ele geçiriliyor. “Seamless” olarak tanımlanan ve tekstil alanında “dikişsiz, pürüzsüz örme” olarak tanımlanan teknoloji, dijital dünyamızda da benzer şekilde karşılığını buldu. Her şey pürüzsüz, kusursuz ve deneyimi en üst seviyeye çıkarmaya odaklı. Aldıkları da kısmen öyle.

Seamless teknoloji, sizlerin kullanım deneyimini, ek bir çabaya gerek kalmaksızın artıran ve içinde sizi öğrenmeye yarayan yazılımları barındıran ve günümüzdeki neredeyse tüm uygulamaların içinde yer alan bir teknolojidir. Bu teknoloji, sadece bireysel hayatımızda değil kurumsal hayatımızda da önemlidir.

Bizleri tanıyarak bizi bize anlatan bir teknoloji elbetteki hayatımızı son derece kolaylaştıracaktır. Siber saldırılardan, şebekemizi otomatik tanıyan ve bizi sürekli uyaran bir sistem ile, erken haberdar olmak ya da saldırganları başka bir sanal kum havuzunda oyalamak gerçekten yaşamsal bir çözümdür.

Yazımızın başında değindiğimiz tarihsel süreçte Truva efsanesinden esinlenerek oluşturulan Trojan Atları sayesinde, kötü niyetli saldırganlar sistemlerinize giriş kapılarını oluşturuyorlar. Yani Trojan atları, şebekeniz (networkünüz) içine sızmak için kullanılan birer kilit noktalar. Tıpkı efsanedeki askerlerin kale içine girmesi gibi. Trojan Atlarını yerleştiren kötü amaçlı korsanlar, aylarca hiç bir şey yapmadan bekleyebilir. Zamanı gelince harekete geçebilir ve işletmenizin ve dünyanın, belkide o zamana kadar hiç rastlamadığı bir teknik kullanılabilir. Sıfırıncı gün olarak tanımlanan bu durumun önüne geçmek için hazırlanan anahtar-kilit sistemi, elbetteki geliştirildi. Şebekeyi izleyen ve anormal bir durum olduğunda haber veren sistemler sayesinde anlık tedbirler almak mümkün.

Sıfırıncı gün saldırısı, kötü niyetli saldırganların daha önce tanımlanmamış güvenlik açıklarını tespit ederek sistemlerinize saldıranı tanımlayan bir saldırı türüdür. Kullanıdığınız yazılımlarda, oluşan güvenlik açığı ilk olarak saldırganlar tarafından tespit edilir ve güvenliğinizi tehdit eder. Bu zaman zarfında güvenlik açığını kapatacak bir yama vb geliştirilene kadar zaafiyet devam eder. Günümüzdeki en tehlikeli ve istenmeyen durumdur.

Tüm öngörülen ve öngörülemeyen, pürüzsüz sistemler sayesinde hayatımız hem kolay hem de zor bir hal alıyor. Sağlık verilerinden finansal verilere, patent verilerilerinden, Ar-Ge süreçlerine her şey büyük bir risk altında. Üstelik bu risk, çalışmalarımızı yürütmemizde büyük fayda sağlayan dijital dünyamızdan kaynaklı.

Uçtan uca, sağlam ve sağlıklı bir yapı inşa ederek riskleri minimize edebiliriz. Çözüm tamamen bilgili, dünyadan ve farklı iş disiplinlerinden haberdar ve işinin uzmanı olan insan kaynağında gizli.


YORUMLAR

Dikişsiz ve pürüzsüz
yazısına yorum yapın
0 YORUM